A-Kur-Gal / Büyük Su Ülkesi
İlk Türk Arkeologlardan Ekrem Akurgal'a Dair Kısa Bir Yazı - Röportajlar & Yazılar #2
Serimizin ikinci bölümde Türk bilim tarihinin en önemli insanlarından Ordinaryüs Profesör Ekrem Akurgal’ı tanıtan kısa bir yazıya misafir oluyoruz.
Ben ilk okuduğumda gerçekten hayran oldum, gurur duydum. Böyle insanlara internette denk gelip onları tanımıyor oluşuma hayıflanıyorum. 100 yıllık cumhuriyet tarihinde ne değerli, kıymetli insanlar yetişmiş ama hiçbir fikrim yok. Bu insanları tanımak, anlamak, yapıtlarını okumak bir görevim olmalı diye düşünüyorum.
Kendisinin arkeoloji bilim dünyasına büyük katkıları var. Cumhuriyetin yetiştirdiği ilk aydın insanlardan. Devletin imtihanını kazanarak Almanyada öğrenim görmeye başlıyor. Amerika, Almanya ve Avusturyada profesör olarak dersler veriyor. Bir çok ülkeden madalya, nişan ve ödüller alıyor: Federal Almanya Büyük Liyakat Nişanı Yıldızlı Rütbesi (1979), Goethe Madalyası (1979), TC Kültür Bakanlığı'nın Büyük Ödülü (1981), İtalyan Commandatore Nişanı (1987) ve Fransa Cumhurbaşkanı tarafından verilen Légion Officier rütbesi (1990). Türk-Yunan dostluk derneğinin kurucularından. Yunan medeniyetinin Anadolu kaynaklı olduğunu gösteren, 1966’da yazılmış Orient und Okzident (DOĞU VE BATI) adlı kitabı, bir arkeoloji kitabından beklenmeyecek satışlara ulaşmasına ve günümüzde halen bir başvuru kaynağı kabul edilmesine rağmen geçtiğimiz kasım ayına kadar Türkçeye çevrilmemişti :)
"Doğu ve Batı" kitabı için link
Kendisi hakkında yazılanları okudukça arkeoloji bilimine karşı merakım artmaya başladı. Ama daha fazla uzatmadan gelin hep birlikte tüm dünya için bu çok kıymetli bilim insanımızı biraz daha yakından tanıyalım.
Yazı: İhsan Dindar
Kader daha çok küçük yaşlarında onun ağlarını arkeolojiyle örmüştü. Babasının görev yaptığı Hayfa’da 30 Mart 1911’de dünyaya gelen Ekrem Akurgal daha yürümeye başlar başlamaz bugünkü İsrail sınırları içinde kalan Tulkarim’deki Kayserya antik kentinde bulmuştu kendisini.
O dönem yaşadıkları evlerine çok yakın bir noktadaki antik kentin kalıntıları arasında büyüyen Akurgal, o zamanlar günün birinde Türk arkeolojisine yön vereceğini hayal dahi etmemiştir.
Akyazı'da doğayla iç içe geçen çocukluk yılları
Ekrem Akurgal aslen bugünkü Bosna sınırları içinde kalan Hersek bölgesindendi. Babasının Hayfa yakınlarındaki görevi sonra erince ailesiyle birlikte Sakarya'nın Akyazı bölgesine taşınan Ekrem Akurgal'in ilk çocukluk yılları çiftlik hayatı içinde geçer. Anadolu coğrafyası ve doğayla ilk teması da burada olur.
Yapı Kredi Yayınları'nın Cumhuriyet'in 70. yılı kapsamında hazırladığı 'Simurg: Gerçeğin Peşinde Otuz Yolcu' belgesel dizisinin bir bölümüne konuk olan Akurgal, Akyazı günlerini ve ilk öğrencilik yıllarını anlatırken o dönem için "pek de parlak bir öğrenci değildim" diyor. Tabii bunu biraz da mütevazi bir ifade biçimi olarak değerlendirmekte fayda var.
'Atatürk devrinde arkeoloji bir ideolojiydi'
Genç Cumhuriyet'in ilk yıllarında tüm imkânsızlıklara rağmen yetiştirmek istediği aydın nesil için öğrenciler yurt dışına gönderilecektir. Bu, Atatürk'ün sanayileşme hamlesiyle birlikte en çok önem verdiği konulardan biriydi. Akurgal, ömrünün son yıllarında verdigi bir röportajda Atatürk'ün arkeolojiye bakışını söyle anlatacaktı: "Atatürk devrinde arkeoloji bir ideolojiydi"
İstanbul Erkek Lisesi'ni bitiren Ekrem Akurgal hem çok sevdiği tarih hem de arkeoloji için bursluluk başvurusunda bulunur. Sonuçların açıklandığı gün tarih bursu kazananlar arasında adini göremeyince üzülür ve gazeteyi bir köşeye bırakır. Ancak o esnada unuttuğu bir şey vardır; arkeoloji bölümüne bakmak. Saatler sonra bunu yapmak aklına gelir. O yılın tek arkeoloji bursunu kazanan isim Ekrem Akurgal'dir.
Rizvanbegoviç'ten Akurgal'a
Bu büyük başarı ona Almanya'da eğitim imkanı sunacaktır. Tıpkı günümüzde olduğu gibi o dönemde de Almanya arkeoloji konusunda önemli bir ekolü temsil ediyordu. 1933-1940 yılları arasında Berlin'de arkeoloji okudu üstüne de doktora yaptı.
O, Almanya'dayken Soyadı Kanunu çıkmıştı. Babası, oğlunun birikimine güvenip ne soyadı önermesini istemişti. Normalde ailesi Rizvanbegoviç olarak biliniyordu. Pek âla Rizvanbeyoğlu gibi bir soyismi de tercih edebilirlerdi. Ancak babası bunu istemedi. Oğlu büyük tutkuyla sevdiği Anadolu'nun coğrafi konumundan ilhamla Sümer dilinde olan şu soyadını önermişti: A-Kur-Gal, yani Büyük Su Ülkesi. Babası bu soyadını çok sevmiş ve sahiplenmişti. Bu köklü ailenin soyadı artık Akurgal'dı.

Ekrem Akurgal 2. Dünya Savaşının patlak verdiği bu dönemde diğer Türk öğrenciler gibi Türkiye'ye döndü. Şimdi sıra genç Türk arkeologlar yetiştirmekteydi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde ders vermeye başlayan Akurgal, aynı üniversitede 1957 yılında ordinaryüs oldu, bir yıl sonra da dekanlığa atandı. Görevde olduğu dönemde fakülteye Türk Sanatı bölümünü açtıran Akurgal, bu dönemde Türkiye'nin yanı sıra yurtdışında da farklı dillerde makaleler yayınladı. Almanca yazdığı kitapları on binler sattı. Ancak ne acıdır ki pek çoğu Türkçeye hiç çevrilmedi.
Akurgal'ın vasiyeti yerine getirilmedi
İzmir'de Foça, Çandarlı, Ildırı ve Smyrna kazılarını yöneten Ekrem Akurgal ömrünün büyük bölümünü bu bölgenin binlerce yıllık tarihini gün yüzüne çıkarmaya adadı.
Bu coğrafyayı o kadar çok sevmişti ki vasiyetinde kazılarında 30 yıl emek verdiği Smyrna antik kentine defnedilmek istediğini belirtmişti. Onlarca arkeolog yetiştiren ve pek çok kazının başlaması için çaba sarfeden Akurgal hocanın bu son isteği ne yazık ki gerçekleştirilmedi.
Son nefesini verdiğinde takvimler 1 Kasım 2002’yi gösteriyordu. Türkiye iki gün sonra tarihi bir seçime gidiyordu. Bu yüzden ne bakanlık ne de başka kurum bu vasiyetle ilgilendi. Hâl böyle olunca dünyanın pek çok ülkesinden onur nişanı almış, nice makale ve kitap yayınlamış Akurgal hocanın son isteği yerine getirilemeden Bornova'daki Kokluca Mezarlığı'na defnedildi.
58 yıl sonra Türkçe’de
Eski Anadolu uygarlıkları ve Antik Yunan başta olmak üzere bu kadim coğrafyanın tarihi hakkında nice araştırmalara imza atan Ordinaryüs Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın uzun yıllar Türkçe’de sadece iki kitabı bulunuyordu. Biri “Anadolu Uygarlıkları” diğeri de “Anadolu Kültür Tarihi”.
Akurgal'ın tam da ölüm yıl dönümünde bir kitabı daha Türkçeye kazandırıldı. Akurgal'in 1966'da 'Orient und Okzident' adıyla yayınlandığı daha sonra ingilizceye de tercüme edilen kitabi 58 yıl sonra nihayet Türkçede. Selin Erkul Yağcı'nın çevirisiyle yayınlanan “Doğu ve Batı: Mezopotamya, Yunan Sanatının Kaynağı” Kronik Kitap'tan çıktı.
Batılarının her şeyin kökenini Antik Yunan'a atfetmesine bir yanıt olarak yazılan kitap, "Yunan sanatı nasıl ortaya çıktı?", "Mezopotamya medeniyetlerinin Yunan sanatı üzerindeki etkileri nelerdi?", "Fenike alfabesi ve Yakın Doğu mitolojisi Yunan kültürünü nasıl dönüştürdü?" gibi sorulara cevap veriyor.
Babillerden Hititlere uzanan bu kadim ve geniş coğrafyanın Yunan sanatının nasıl şekillendiğini ve etkileşimlerini anlatan Akurgal, bu topraklardaki sanat eserlerinden yola çıkarak medeniyet aktarımını inceliyor.
Klasik anlatıya bir başkaldırı
Her şeyin kökenini Antik Yunan'da arayan Batı akademyasına Batılı bir dilde karşı argümanlarla cevap veren Ekrem Akurgal'un çalısması o dönem ses getirmişti. Bugün artık yavaş yavaş kabul gören bu tarihsel yaklasım bir yönüyle de Mezopotamya uygarlıklarına da bir nevi hak teslimi olarak da nitelendirilebilir.
Günümüzde arkeolojinin geldiği seviye sayesinde hem Mezopotamya hem Anadolu'nun insanlık tarihine sunduğu katkının büyüklüğü çok daha yüksek sesle konuşuluyor.
Ekrem Akurgal'ın öncülük ettiği bu yolda günümüz arkeologlarına da çok iş düşüyor. Türkiye'nin son yıllarda arkeolojik kazılarda yaptığı dikkat çekici atılım insanlik tarihinin yeniden yazılmasına yol açtığı gibi Anadolu tarihinin ve kadim zenginliklerinin gün yüzüne çıkarılması bakımından da büyük öneme sahip.
Ekrem Akurgal hocanın vasiyeti yerine getirilemedi. Buna karşın aradan geçen onca yılın sonunda Türk toplumu arkeoloji ve tarihi eserler konusunda çok daha yüksek bir bilinç düzeyinde.

Kaynak: https://10haber.net/kitap/buyuk-su-ulkesinin-ordinaryusu-ekrem-akurgalin-dogu-ve-batisi-58-yil-sonra-turkcede/